Psikoterapinin bu kadar yaygın kullanılan bir kavram olmasına rağmen tanımı üzerinde fikir birliğine varılmış bir kavram olmadığını görüyoruz. Bunun en önemli sebebi insan davranışının ve psikolojik sorunların nasıl ortaya çıktığını, sürdüğünü ve değiştirilebileceğini açıklamaya çalışan teoriler doğrultusunda farklı psikoterapi yaklaşımları geliştirilmiş olmasıdır. Yani, psikoterapi tanımı farklı teorik yaklaşımlara göre değişebilmektedir. Bu yaklaşımların görüşlerinden bağımsız olarak genel bir ifadeyle psikoterapi; kişinin duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerini kendi beklentileri doğrultusunda değiştirmesi amacıyla psikoloji ilkelerine dayalı klinik yöntemlerin uygulanması ya da kişilerarası ilişkinin kullanılması olarak tanımlanabilir.1 İlginç bir şekilde psikoterapi yaklaşımlarının ya da ekollerinin sayısı kontrol edilemez bir şekilde artmış ve günümüzde 500’den fazla psikoterapi ekolü geliştirilmiştir. Yeni psikoterapi ekolleri geliştiren herkes kendi yaklaşımlarının var olan diğer yaklaşımlara oranla daha üstün ya da sorunları çözmede daha etkili olduğunu iddia etmektedirler. Psikoterapi alanındaki bu genişleme bir yandan alanda dağınıklığa ve parçalanmaya neden olurken, diğer yandan hem ruh sağlığı çalışanlarının hem de sorunları için yardım arayan kişilerin hangi psikoterapi ekolünü tercih etmeleri gerektiği ile ilgili kafa karışıklığı yaşamalarına neden olmaktadır. Bu durumda ruh sağlığı alanında çalışanlar hangi psikoterapi ekolünü benimsemeleri gerektiğini, sorunları için çözüm arayan danışanlar hangi terapiden faydalanabileceklerini anlamaları için bir yönlendirmeye ihtiyaç duymaktadırlar.
Psikoterapilerin Ortak ve Ayrışan Yönleri
Tüm psikoterapi ekollerinin psikolojik sorunları açıklama ve iyileştirmede kendilerine has teorik altyapıları, terapi yöntemleri ve klinik uygulamaları vardır. Ancak, bu kendilerine has özelliklerinin dışında tüm psikoterapilerin paylaştığı bazı ortak noktaları vardır. Farklı psikoterapilerdeki ortak özellikleri inceleyen araştırmalarda8, 9 ortak özellik belirlenmiştir.2 Psikoterapi ekolleri bu ortak noktaların üzerinde pek durmasa da klinik araştırmalar bunların iyileşmeye sağladıkları katkının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, psikoterapi alanındaki kafa karışıklığını gidermenin bir yolu psikoterapi ekollerinin ortak ve ayrışan özelliklerinin karşılaştırmalı analizini yapmak olabilir.
Psikoterapilerin paylaştıkları en önemli ortak özellikler arasında tedavi alan kişinin (yani danışanın) iyileşme beklentisi, diğer adıyla plasebo etkisinin, en başta geldiğini söylemek yanlış olmaz. İlginç bir şekilde araştırmalar kişilerin sadece ‘tedavi’ aldıkları için iyileşeceklerine inanmasının hem fiziksel hem de psikolojik sorunların azalmasında önemli bir katkısı olduğunu göstermektedir. İyileşme beklentisi, psikoterapi araştırmalarında terapi başarısının 3’te 1’i kadar etkiye sahip olabildiğini göstermiştir.1 Psikoterapilerin paylaştıkları ikinci önemli ortak özellik danışan ve terapist arasında iyi ve güven veren bir terapi ilişkisi olmasıdır. Kimi ekoller iyileşme sürecinde terapi ilişkisini esas görürken, kimi ekoller bu ilişkiyi iyileşme süreci için sadece gerekli ama yetersiz bir ön koşul olarak görürler. Araştırmalar danışan ve terapist arasında iyi ve güven veren bir ilişki olmasının tedavi sonucunu olumlu etkileyebildiğini göstermiştir.3, 4 Son olarak danışanların terapistten gördükleri ilgi iyileşmelerine katkısı olan bir ortak özelliktir.1
Yukarıda da söylendiği gibi psikoterapiler kendilerine has teorik altyapıları, terapi yöntemleri ve klinik uygulamaları ile diğer psikoterapilerden ayrılırlar ve bunlar sayesinde danışanlarda iyileşme sağladıklarını iddia ederler. Bu iddiayı kanıtlamanın tek yolu klinik araştırmalar yürüterek psikoterapi alan kişileri çeşitli kontrol gruplarıyla karşılaştırmaktır. Bu kontrol gruplarıyla karşılaştırma iyileşme beklentisi (plasebo etkisi), terapistle kurulan ilişki ve terapistten görülen ilgi gibi ortak özelliklerin üzerine belli bir psikoterapi yaklaşımının kendine has yöntemlerinin iyileşmeye ne kadar katkı yaptığını belirlemeye yardımcı olur. Eğer bir psikoterapi yaklaşımı kontrol grubu ya da gruplarından daha fazla iyileşmeye yol açıyorsa o psikoterapinin yöntemlerinin etkili olduğunu söylemek mümkün olabilir. Maalesef pek çok yeni psikoterapi yaklaşımı geliştirenler kendi yaklaşımlarının diğer yaklaşımlara göre psikolojik sorunları açıklamada ve çözmede daha etkili olduğunu gerekli araştırmaları yapmadan ve bilimsel kanıt sunmadan iddia etmektedirler. Psikoterapi alanındaki kafa karışıklığının gidermek psikoterapi ekollerinin dayandıkları teoriler ile psikolojik sorunları çözmede etkili olduklarına dair bilimsel kanıtları değerlendirmekle mümkün olabilir.
Bilimsel Kanıt Temelli Klinik Uygulama
Günümüzde tıbbi ya da psikolojik sorunları için tedavi arayan danışanlara hangi tedavinin verilmesi ile ilgili kararları en güncel ve sağlam bilimsel verileri mantıkla, dürüstlükle ve açıklıkla değerlendirerek almak anlayışı gittikçe tıpta ve klinik psikoloji alanında benimsenmektedir.5 Bilimsel Kanıt Temelli Klinik Uygulama adı verilen bu yaklaşım tedavi verenlerin ileri düzeyde klinik deneyim ve becerilere sahip olmasının bilimsel çalışmaların desteklediği yöntemleri farklı tercihleri ve ihtiyaçları olan bireysel hastalara uygulayabilmek için çok gerekli olduğunu savunur.6 Bu bilimsel kanıtlara dayalı psikoterapi uygulamalarının hem etik hem de ekonomik açıdan önemli sonuçları vardır. Etik açıdan kişilerin sorunları için etkili oldukları araştırmalarda gösterilmiş sonuç alabilecekleri psikolojik tedavilere ulaşabilmeleri önem taşımaktadır. Diğer yandan etkili psikoterapilerin sonuç odaklı olmaları daha kısa sürmelerine neden olmaktadır. Hem kısa süreli olmaları hem de sorunlarda anlamlı düzelme sağlamaları tedavi maliyetlerini düşürmektedir. Gün geçtikçe sağlık ve ruh sağlığı hizmetlerinin fiyatının arttığı bir dönemde bir tedavinin maliyetinin hem bireysel hastalar hem de bunu karşılayan kurumlar açısından taşınabilir olması önemli bir ekonomik avantajdır. Tüm bunlar terapistlerin çeşitli ruhsal sorunlar için bilimsel destek almış psikoterapi yöntemlerini öğrenerek klinik becerilerini geliştirmelerinin gerekli olduğunu, danışanların da psikolojik sorunları için psikoterapi alırken kullanılacak yöntemlerin bilimsel desteği ile ilgili terapistlerden bilgi alarak tedavi kararlarına katılmalarının önemli olduğunu düşündürmektedir.
O zaman hangi psikoterapi?
Günümüzde bilimsel veriler ışığında hazırlanan ve klinisyenleri belirli psikolojik sorunları tedavi ederken seçmeleri gereken tedavilerle ilgili yönlendirme amacı güden uluslararası klinik uygulama kılavuzları pek çok sorunun tedavisinde ilk tercih edilmesi gereken terapi olarak Bilişsel ve Davranışçı Terapileri önermektedir. Genel olarak Bilişsel ve Davranışçı Terapileri bünyesinde barındıran Davranış Terapileri geliştirildikleri ilk günlerden beri teorik kavramlarını ve yöntemlerinin etkisini bilimsel araştırmalarda incelemeyi ilke edinmiş psikoterapilerdir. Yöntemleri 1960’lardan bu yana klinik araştırmalarda sınanmış olduğu için günümüzde en güçlü bilimsel desteğe sahip terapi yaklaşımı olarak kabul edilirler. Nitekim, sosyal kaygı bozukluğu, panik bozukluk ve agorafobi, yaygın kaygı bozukluğu gibi çeşitli anksiyete bozukluklarında,7 sağlık kaygısı,8 obsesif-kompulsif bozukluk,9 travma sonrası stres bozukluğu10 depresyon,11, 12 yeme bozuklukları13 ve kişilik bozuklukları14 gibi geniş yelpazedeki psikolojik sorunlarda etkili olduğu çok sayıda araştırmada binlerce kişi üzerinde gösterilmiştir. Aynı zamanda bu araştırmalar tedavi etkisinin kalıcı olduğunu ve tedavi sonrası dönemde kişilerin sorunlarında geri dönüşün (nüksün) düşük oranlarda olduğunu göstermiştir.
Kaynaklar
1 Prochaska, J. O., & Norcross, J. C. (2007). Systems of psychotherapy: A transtheoretical analysis (7th ed.) Belmont, CA:
Brooks/Cole.
2 Grencavage, L. M., & Norcross, J. C. (1990). Where are the commonalities among the therapeutic common factors?
Professional Psychology: Research and Practice, 21, 372-378.
3 Tryon, G. S., & Winograd, G. (2011). Goal consensus and collaboration. Psychotherapy relationships that work: Evidence-
based responsiveness (2nd ed., pp. 153–167). New York, NY: Oxford University Press.
4 Horvath, A. O., Re, A. C. D., Flückiger, C., & Symonds, D. (2011). Alliance in individual psychotherapy. In J. C. Norcross (Ed.),
Psychotherapy relationships that work: Evidence based responsiveness (2nd ed., pp. 25–69). New York, NY: Oxford
University Press.
5 Sackett, D. L., Rosenberg, W. M., Gray, J. M., Haynes, R. B., & Richardson, W. S. (1996). Evidence based medicine: what it is
and what it isn’t. British Medical Journal, 312, 71-72.
6 Huppert, J. D., Fabbro, A., & Barlow, D. H. (2006) Evidence-Based Practice and Psychological Treatments. In: Goodheart,
Carol D. (Ed); Kazdin, Alan E. (Ed); Sternberg, Robert J. (Ed), Evidence-based psychotherapy: Where practice and research meet., (pp. 131-152). Washington, DC, US: American Psychological Association, xi, 295 pp.
7 Bandelow, B., Reitt, M., Röver, C., Michaelis, S., Görlich, Y., & Wedekind, D. (2015). Efficacy of treatments for anxiety
disorders: a meta-analysis. International Clinical Psychopharmacology, 30(4), 183-192.
8 Olatunji, B. O., Kauffman, B. Y., Meltzer, S., Davis, M. L., Smits, J. A., & Powers, M. B. (2014). Cognitive-behavioral therapy
for hypochondriasis/health anxiety: a meta-analysis of treatment outcome and moderators. Behaviour research and
therapy, 58, 65-74.
9 Rosa-Alcázar, A. I., Sánchez-Meca, J., Gómez-Conesa, A., & Marín-Martínez, F. (2008). Psychological treatment of
obsessive–compulsive disorder: A meta-analysis. Clinical psychology review, 28(8), 1310-1325.
10 Bradley, R., Greene, J., Russ, E., Dutra, L., & Westen, D. (2005). A multidimensional meta-analysis of psychotherapy for
PTSD. American journal of Psychiatry, 162(2), 214-227.
11 Cuijpers, P., Van Straten, A., & Warmerdam, L. (2007). Behavioral activation treatments of depression: A meta-
analysis. Clinical psychology review, 27(3), 318-326.
12 Tolin, D. F. (2010). Is cognitive–behavioral therapy more effective than other therapies?: A meta-analytic review. Clinical
psychology review, 30(6), 710-720.
13 Linardon, J., Wade, T. D., de la Piedad Garcia, X., & Brennan, L. (2017). The efficacy of cognitive behavioral therapy for
eating disorders: A systematic review and meta-analysis. Journal of consulting and clinical psychology, 85(11), 1080-1094.
14 Leichsenring, F., & Leibing, E. (2003). The effectiveness of psychodynamic therapy and cognitive behavior therapy in the
treatment of personality disorders: a meta-analysis. American journal of psychiatry, 160(7), 1223-1232.